Kahve bardağınızda artık bir evren oluşmuştur herhalde. Olmadı atarsınız o bardağı, kaynar su
tertemiz yapar ama acımasızca geldiyse çöpe atın ve bundan yüzlerce yıl sonra biz
niye yaşıyoruz, hayat ne? Ölüm ne? Nereden geldik? Gibi manyak manyak sorularla
hayatı kendine zehir eden milyonlarca insanınız olsun, güçlü olanlar güçsüzlere
zulmetsin, zenginler fakirleri ezip ezip daha da zengin olsun, insanlar
nereden ve niye geldiklerini bile bilmezken savaşıp birbirlerini bir hiç için
öldürsün, üzerine doğdukları kahve bardağı küfünü kurutup yok etsin isterseniz
tabii.
Siz bilirsiniz.
En temizi kaynar su. Bizi unutmuşlar. İyi mi olmuş kötü mü
bilmiyorum.
Almanya’da yaşadığım zamanlarda, haftasonları anneannemde kalırdım.
Beni operaya ve baleye gizlice sokmadığı
günlerde, ormana ya da parka gezmeye giderdik. Anneannemin hayalgücü bana ondan kalan en
güçlü özelliktir. 60 yaşında, savaşlar, yokluklar, göçler görmüş bir kadının
ormanda ağaçların köklerinde ki yosunlarda yaşayan yosun cüceleri bana
anlatışını asla unutamam. Onlara inanırdım. Olmama ihtimalleri yoktu çünkü.
Hayal gücünün izin verdiği herşeye inanır insan ve insanın hayal gücü kendiyle
sınırlıdır. Nasıl bakarsınız dünyaya, hayata, o kadarını görürsünüz.
Bazı insanlar dümdüz bakarlar,at gibi, sadece karşıya ve sadece karşıdakini
görürler. Sık sık anlatılıp
bilinçaltlarına yazılana inanırlar. O
insanlara o bildiklerinin dışında en ufak bir şey söylediğinde deliymişsin gibi
bakarlar sana, gülerler hatta aşağılarlar.
Oysa biraz sağa çevirseler kafalarını onlar da dünyanın yuvarlak
olduğunu görebilirler örneğin.
Bazı insanlar 360 derece bakarlar, baykuş gibi... Onlar işte
kafalarını çevirmeye cesaret edenlerdir. Hayal gücü olanlar, inananlar. O yüzden tam burada bir ikileme giriyorum
şahsen. Bence tanrıya ve dine körü körüne inananlar hayal gücü olmayan ve
aslında inancı olmayan insanlardır.
Çünkü din ve tanrı kavramı insanı hem gelişim açısından hem
de keşif açısından baltalar!
İşte tam bu yüzden tüm bilim dallarının ilerlemesini
sağlayanlar tanrıdan şüphe edenlerdir.
Onlar işi tanrıya bırakmayacak kadar şüpheci
yaklaştıklarından, bugün çocuklar, çocuk
felci ya da verem gibi tedavisi bulunmuş hastalıkardan ölmüyorlar. Biz bu yüzden uçağa binip, normalde 15 gün
sürecek bir yolculuğu 5 saatte tamamlıyoruz. Bu yüzden şu anda iphonunun
ekranında parmağını aşağıya sürükleye sürükleye okuyabiliyorsun yazdıklarımı.
Ne oldu? Biz kaynar suyla yıkanmadık, kaldık, olduk, büyüdük
ve vardık....
Şimdi buradayız ve bizi yok oluşumuza sürüklememiş bir
tanrının varlığını sorguluyoruz. Hem de
kendi varlığımızdan bile emin değilken!
Uyanık değiliz! Hayatta da değiliz! Biz kaderini yaşarken
doğru kararları alıp almayacağı test edilen ve cennette hurilerin beklediği
üstün bir yaratılış değiliz! Biz sudan olma, tek hücreli canlıdan bölünme,
maymundan dönme ve nasıl bu hale geldiği belirsiz bir canlıyız. Nereye
gideceğimiz de belli değil bu bağlamda.
Çok daha üstün bir bilinç düzeyine erişmek üzere evrimimizi tamamlayabilir
ve konuşmadan anlaşmanın, üzerinde
yaşadığını gezegene saygımızı geri kazanıp onu yaşatmanın ve verdiğimiz
zarardan döndürüp iyileştirmenin ve barış, sevgi, hoşgörü içerisinde hırstan,
nefretten, egodan uzak yaşamanın bir yolunu bulabiliriz. Ya da bir sonraki kaynar su darbesiyle
evrenden silinebiliriz. İşte tüm bu
kaosun içinde bizi büyüleyen o inanılmaz düzen kafamızı karıştıran şeyin ta
kendisi. Sudan yanlışlıklar ve tesadüfler
sonucu oluşan bir hayatı şimdi en başa kadar araştırmak ve anlamak için yanıp
tutuşuyoruz. Zamanında, kuantum teorisi
henüz tam anlamıyla oluşmamışken Einstein tanrının zar atmış olduğuna asla
inanmam demişti. Sonra izafiyetti, E=mc2’di derken Einstein konuyla ilgili
söylemini şöyle değiştirdi: Tanrı zar atmış, hem de gözü kapalı!
Einstein ve onun gibi bu bir adım ötedeki bilimlerle uğraşan
bilim adamlarının en büyük sorunu daha önce öğrenip kabul ettikleri ve değişmez
fiziksel yasalar olarak adları kadar emin oldukları herşeyin yıkılmasına bizzat
kendilerinin sebep olmasıydı. Onların
bazı değişiklikleri yapabilmek için o kanunların üzerine oturduğu temelleri
yıkmaları gerekiyordu ki bu bu kadar bilgili ve ileri görüşlü bilim adamları
için bile zordu. Einstein zamanın izafiyetini anlatırken onu o zamanlar anlayan
çok az kişi olduğundan eminim. Şu anda da zamanın göreceli olduğunu birine
anlatmaya çalışın bakalım ne oluyor? Einstein dememiştir onu ya atom bombasını
buldu adam derler size. Tıpkı zamanın herkes için aynı olduğu yanılsaması gibi
yanlış bilinen bir başka gerçek. Einstein atom bombasını icat etmedi. Uzun
hikaye o kısmı bi ara anlatırım, fringe seyredenler bilir zaten. Bazı şeyleri kurcalanmaması gerekir... mi
aceba???
O ağaçları köklerinde oluşan yosunlara dikkatlice bakın bir
gün ya da kaldırım kenarlarında da olur. 2 dakika ayırın, hayatın yalancı
koşuşturmasından kafanızı uzaklaştırın bir kaç saniye ve o yosunlara bakın. O
yosunların ulu ormanları olduğu minicik bir ırk hayal edin! Fotoğraf koyuyorum doğaya uzak kalanlar için.
Onların var
olmadığını bana ispat edin!
Ben de size tanrının var olmadığını ispat edeyim!